
“Hastalıklarda Kök Hücrelerin Diyetle Kontrolü” başlıklı projesiyle Massachusetts Institute of Technology (MIT) Kanser Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ömer Yılmaz, 2016 yılında dünyaca ünlü bilim dergisi Nature’da yayınlanan çalışmasıyla 5. Sabri Ülker Bilim Ödülü’ne layık görüldü.
Bilim dünyasının önemli merkezlerinden Harvard Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen II. Metabolizma ve Yaşam Sempozyumu, Harvard Üniversitesi MemorialHall’de gerçekleştirildi. Toplantıda insan vücudunda kolestrol mekanizmasının çözümlenmesini sağlayan buluşlarıyla 1986 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü alan Michael Brown ve Joseph Goldstein de konuşma yaptı. Sempozyumda 5. Sabri Ülker Bilim Ödülü’nün kazananının Yrd. Doç. Dr. Ömer Yılmaz olduğu açıklandı. 2016 yılında dünyaca ünlü bilim dergisi Nature’da https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26935695 yayınlanan “Hastalıklarda Kök Hücrelerin Diyetle Kontrolü” araştırmasıyla ödülün sahibi olan Massachusetts Institute of Technology (MIT) Kanser Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ömer Yılmaz, çalışmasının yağlı besinlerin bağırsaktaki kök hücreyi artırması üzerine olduğunu söyledi. Beslenmenin yaşam için gerekli olduğunu ancak kötü beslenme şeklinin hastalığa neden olduğunu belirten Yılmaz, “4 yıl önce başlattığımız bu çalışmamızda ‘İyi beslenme hastalara nasıl faydalı olur? Kötü beslenme hücrelere nasıl zarar verir?’ diye araştırdık. Şişmanlık birçok kanser çeşidine neden oluyor. Kök hücre sayısı arttığında mutasyona uğrayabilecek hücre sayısı artıyor. Yağlı besin yemediğinizde, bağırsaktaki kök hücrenin bir kısmı mutasyona uğrayabilir. Yani yağlı besin kök hücre sayısını arttırıyor, dolayısıyla bağırsak kanseri olma olasılığı artıyor. Yağlı besin yenmediğinde de kök hücre bulunuyor, ancak kanser hücresine dönüşme ihtimali daha düşük oluyor. Çünkü araştırmamızda 18 ay boyunca normal diyetten 2-3 kat daha fazla yağ oranına sahip bir beslenme uygulanan fareler, her gün yağlı besinler yedi. Şişmanlığın farede neden bağırsak kanserine yol açtığını inceledik.
Kök hücre çok özel bir hücre. Kök hücre sayısı arttığında mutasyona uğrayacak hücre sayısı da artıyor. Yani sadece hücre sayısı artmıyor, bu hücreler daha çabuk bölünüyor. Aynı zamanda kök hücre olmayan hücre gibi olmaya başlıyor hem kök hücre sayısı artıyor hem de kök hücre olmayan hücre, kök hücre gibi davranıyor. Bunun sonucunda mutasyona uğrayabilecek hücre sayısı çok artıyor. Kök hücre sayısının artması hem iyi hem de kötü bir şey. İyi tarafı kök hücre sayısı artınca o doku zarara uğradığında fazla kök hücre olursa o yarayı hemen iyileştirebiliyor. Bu kök hücrenin artmasının faydası ama zararı çok fazla aktif kök hücre olduğu zaman mutasyona uğrama olasılığı arttırıyor. Kanser hücresine dönüşme ihtimali yükseliyor” dedi.
Türkiye’de Benzer Bir Merkez Kurulacak
Sempozyum ile eş zamanlı olarak Sabri Ülker Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker, şöyle konuştu: “Bilimin birleştirici bir güce sahip panzehir gibi bir etkisi var. Toplum sağlığının geleceği için üzerimize düşen bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz. Sabri Ülker Merkezi de toplum için, dünya için, geleceğimiz için bilim dünyasında yankılar uyandıran çalışmalar gerçekleştiriyor. Bu çalışmaların bir Türk bilim insanının, liderliğinde yürütülmesi de hepimiz için ayrı bir gurur kaynağı. Bunun yanı sıra ülkemizde de bilimsel verimliliğin arttırılması için yeni projeler üzerinde çalışıyoruz. İnsanlığa hizmet için bilimin gelişmesine desteğimiz bundan sonra da artarak devam edecek. Harvard ile beraber gerçekleştirdiğimiz ve çok başarılı sonuçlarını aldığımız bu iş birliğinin ardından inşallah yakın bir sürede Türkiye’de benzer bir merkezin Türk bilim insanlarının öncülüğünde kurulmasını arzu ediyoruz, bu konuda girişimlere başladık.”
Gençlere Yeni Ufuklar Sunuldu
Toplantının Moderatörlüğünü yapan Sabri Ülker Metabolik Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Gökhan Hotamışlıgil, şunları söyledi: “Kronik ve metabolik hastalıkların altında yatan mekanizmaları anlamak, tüm dünyada toplum sağlığa yönelik bu en büyük tehditlerle mücadele için yeni tedavi yollarını belirlemek amacıyla bilimsel araştırmalar yapıyoruz. Genç araştırmacılara da destek vererek araştırmalarını hayata geçirme, dünyanın en önemli bilim insanlarıyla çalışma ve iş birliği olanağı yapma fırsatı da sunuyoruz. Bu çerçevede merkezimiz yeni bilim insanlarının yetişmesine çok önemli bir rol üstleniyor.” Moleküler biyoloji ve genetik alanında çalışmalar yapanlar arasında farklı üniversitelerden Ilgın Ergin, Cold Spring Harbor Laboratuvarından kabul aldığını ve tümör immünolojisi alanında çalışmayı hedeflediğini söyledi. Bilkent Üniversitesi’nden Atagün Ulaş Işıktaş, psikolojik hastalıkların beyin hücrelerinde özellikle beyin hücrelerinin değişme ve olgunlaşabilme kapasitesiyle ilişkisini gen regülasyon düzeyinde araştırma yapmak için çalışacağını dile getirdi. İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi’nde yüksek lisans yapan Sezgin Bal, immünoloji alanında çalışmalar yürütüyor.
Harvard Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesi’nden Büyük Keşifler
ABD’nin ilk profesyonel halk sağlığı eğitim merkezi olan Harvard Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesi’nde geleceğin küresel sağlık liderlerini eğitmek, insan sağlığını daha dirençli, insan hayatını daha güvenli kılmak için çalışıyor. Ayrıca burada sağlık alanındaki kamu politikalarının ve uygulamalarının geliştirilmesi ve değiştirilmesi için çalışmalar yürütülüyor. Birçok çalışmanın yapıldığı merkezde; Nobel Ödülü’ne layık görülen, sinir bulundurmayan bir dokuda çocuk felci virüsü üretilerek, çocuk felci aşısının bulunmasına ön ayak olundu. Pasif içiciliğin sağlığı tehdit ettiğini kanıtlandı, dumansız iş ve kamu alanlarının oluşmasını sağlandı. AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün kan yoluyla bulaşabildiği keşfedildi. Verimli bir görüntüleme ile verilen kanın korunmasına imkân sağlandı. Lyme hastalığını bulaştıran kene bulundu.
Molekül Bir ‘Yin-Yang’ Sisteminin Kritik Bir Parçası
Yayınlanan araştırma hakkında Hotamışlıgil, şunları söyledi: “Nrf1 olarak bilinen bu protein, hücre içindeki kolesterole karşı duyarlı yapısıyla, hücre içinde kolesterol seviyelerinde meydana gelen değişiklikleri direk olarak algılayıp tepki veriyor. Kolesterol belli bir düzeyin üzerine ulaştığında direk olarak Nrf1 molekülüne bağlanarak çok yönlü bir savunma programının harekete geçirilmesini sağlıyor ve organları olası tahribata karşı koruyabiliyor. Bu nedenle Nrf1 molekülü kolesterol metabolizmasının bozulduğu pek çok hastalıkta potansiyel yeni ve etkin tedavi hedefi özelliği taşıyor. Hücrelerin kolesterol düzeylerini tam olarak nasıl algılanıp kontrol edebileceği konusundaki anlayışımızda eksik olan önemli bir parçayı ortaya çıkardığımızı düşünüyorum. Bu parça kolesterol düzeylerini dengede tutmak için hayati önem taşıyan sistemin, yani moleküller bir ‘yin-yang’ sisteminin kritik bir parçasını oluşturuyor. Bu keşfi, bilim için kendi kariyerimdeki en önemli katkı olarak görüyorum. Daha önce hücre bazında kolesterolün düşük olduğuna işaret edecek mekanizma keşfedilmişti. Ancak bizim yaptığımız araştırma hücre içindeki kolesterol seviyesi yükseldiği zaman da hücrenin bunu dengede tutmak için gerçekleştirdiği algılama ve savunma mekanizmasını ortaya çıkardı.” Fatıma Esra Öz’ün Özel Haberi
Yorum Yazın