Oğuzhan Osmanoğlu

Oğuzhan Osmanoğlu

Mail: aksarayportal@hotmail.com

Gelincik

         Uzun zaman evvel köyün birinde genç ve güzel bir kız ile yakışıklı bir delikanlı dillere destan bir düğün ile evlenmişler. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen çocukları olmamış. Delikanlı her sabah erkenden tarlaya gider, eşi de evde yalnız kalır canı sıkılırmış. Delikanlı, yine tarlaya gittiği bir gün çalışırken bir gelincik yavrusu bulmuş. Eşi yalnız olduğu için gelinciği eşine sevdirebilirse,  yalnızlığını gidermek amacıyla gelinciği eşine götürmüş. Evin hanımı gelincik yavrusunu görünce çok sevinmiş. Hemen kucağına almış onu, sımsıkı bir bebek gibi  sarmış göğsüne yaslamış. Aradan yıllar geçmiş.  Gelincik büyümüş, artık yetişkin bir gelincik olmuş. Bu arada  geçen zaman içinde  çocukları da olmuş. Evde herkes  neşe ve mutluluk doluymuş. Evin hanımı kendi çocuğuna sevgisini gösterirken, gelinciğe de eski sevgisini göstermeye özen gösteriyormuş. Günler, aylar  böyle geçip giderken  hanımın komşuları bir gün  ‘’bu gelinciği artık kovmalısın, gelincik kıskanç bir hayvandır. çocuğunu sevdiğini görürse çocuğa  zarar verir’ ’diyerek  hanımın aklını bulandırmışlar.         Günlerden bir gün eşini tarlaya gönderdikten sonra ,kapı önünde komşularıyla laflamaya dalmış. Bebek yatağında uyuyor, gelincik de bebeğin yanında uyuyormuş. O sırada içerden bir gürültü geldiğini duymuşlar. Gürültü üzerine komşuları kadına ’ ’biz sana demedik mi  gelincik çocuğa  zarar verir  diye, kesin çocuğu  öldürdü’ ’diyerek, kadını hem heyecanlandırmışlar hem korkutmuşlar. Kadın bir  telaşla  yerinden kalkmış odanın kapısını  açınca  ne  görse; gelincik ağzı kanlar  içinde açılan kapıdan dışarı  doğru kaçmaya çalışmış. Kadın beyninden vurulmuşa  dönmüş eline  aldığı bir  sopa ile  tüm hıncı ve kuvvetiyle  gelinciğe  vurmaya başlamış. Öyle  şiddetli ve  hırsla  vurmaya  devam etmiş ki gelincik orada hayatını kaybetmiş. Sonra  aklına çocuğu gelmiş, koşarak  çocuğun yattığı odaya girmiş. Birde baksa ki  beşiğin üzerinde kocaman bir yılan, fakat yılanın başı yok ve   ölü. Meğer gelincik  yılanın başını kopardığı  için  ağzı kanlıymış ve   aslında  çocuğu yılandan kurtarmış. Kadın yavrusunu yılandan kurtaran ve uzun yıllar  çok sevdiği gelinciği kendi elleriyle öldürmüş. Günlerce kendine  gelememiş ve sürekli  ağlamış.         Hikâye burada sona eriyor. Hiç bir hikaye yoktur ki sonunda bir mesaj vermesin. Her hikayeden çıkan mutlaka önemli dersler vardır. Peki bu hikayeden ne  sonuç  çıkartmalıyız?        İçtimâi hayatta, ikili ilişkilerde, aile hayatımıza,  dostluklarımıza zarar verici bir yaklaşım tarzı olan ön yargı denen şey, iletişim zaafiyeti yaşamamıza neden olmaktadır. Bazen zahirî olarak şer yada üzücü olarak gördüğümüz olayların perde arkasında, göremediğimiz, bize çok faydalar sağlayan hususlar olabilir. Ama önyargılarımızla bu faydaları göremez hale geliyoruz; sevdiklerimizi kaybetme tehlikesiyle baş başa kalıyoruz.       Bir diğer mesaj ve ders; gelincik misali bize yapılan iyiliklere karşılık nankörlük yapmak insanoğluna yakışmaz.       Ayrıca; sevdiklerimiz hakkında her ne olursa olsun dinlemeden peşin hükme varmamalıyız.       Hikâye deyip geçmeyin, hayat bazen basit ve sıradan gördüğümüz hikâyelerden, bazen  sahada yaşanan tecrübelerden öğreniliyor. Meselâ arada bir çocuklarınıza hikâye  okuyun, ya da çocuk olun siz dinleyin. Hayat sadece dünyevî meşguliyetlerin, siyasi kavgaların, hayatta kalmak için yapılan mücadelelerin sınırları içinde hapsolmuş bir zaman dilimi değildir. Hayata dair, mâneviyata dair nice güzellikler saklı bu kısa,  fani hayatta. Bu güzellikler kimi zaman yaşayarak öğreniliyorsa da, kimi zaman da hikâyelerden öğreniliyor. Bir zaman sonra göreceksiniz ki hikâyelerden aldığınız derslerle, içtimâi hayattaki şikâyet ettiğimiz olaylara karşı bambaşka bir bakış açısına sahip oluyoruz.               Ve….Gelincik çiçeği kadar masum hayalleriniz  olması  dileğiyle….     
Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar