Kuvvetli duyguları çok seviyorum.
Rekabet, kıskançlık, haset, sevgi gibi vs...
Efendim adam ölmüş.
Öbür dünyaya gitmiş.
Öbür dünyada demişler ki senin günahların var.
Ama sana bir seçme hakkı verelim.
Cehennemlerden birini seç, ya yerli cehenneme gireceksin yada yabancı cehenneme .
Adam demiş ki "ben yabancı cehenneme gideyim daha garanti".
Adam gitmiş bakmış ki pis sular içerisinde kaynayan koca bir kazan ve içerisinde insanlar.
Birde kazanın başında bir zebani elinde koca bir kepçe kazanın içinden kim kafasını çıkarırsa küt kafaya vuruyor.
Adam korkmuş."En iyisi ben yerli cehenneme gideyim".
Yerli cehenneme gitmiş. Bakmış ki yine aynı şey , fokur fokur kaynayan bir kazan ve içinden çıkmaya çalışan insanlar.
Yalnız yerli cehennemde ki kazanın başında zebani yokmuş.
Adam merak eder sorar, " Burada niye zebani yok?".
Kapıda cevap verirler." İşsizlikten"
Adam, "Nasıl yani işsiz"
Yine cevap verilir " Burada zebaniye gerek yok. Zaten kim kafasını çıkarırsa ötekiler hemen ayağından aşağı çekiyorlar".
Toplum olarak haset duygularımızdan bahsetmek istiyorum biraz.
İnsan yaşamadıklarının acemisidir.
Koşullu kabule bağlı bir yaşam tarzıyla rekabet içerisinde birbirimizi geçmekle mutlu olduğumuz günümüzde, gelişim odağından uzak kendimizi aşmayı unuttuk.
Haset aslında eksiklik duygusundan kaynaklanır.
Bu eksiklik ya gerçektir yada yanılgıdır.
Gelişmiş bir toplum modeli ve kaliteli bir yaşam eksikliğimiz tamda bu duygudan kaynaklanıyor.
Yaşadığımız şehirde tek tek bireyler ve toplumsal kesimler olarak, siyasetten, iş dünyasına gelişmeyi ,ilerlemeyi, niteliği ve kaliteyi yakalayarak ,yüksek ahlaki değerlerle kişisel ve sosyal hayat için geleceğimiz için çalışıyoruz.
Ama sadece haset ediyoruz. Aklımız sabit bir fikirde, saplantılı bir şekilde haset ettiğimiz kişiye zarar vermek, yok etmek istiyoruz. Garip bir güdü içinde içimizdeki şeytanların dansıyla dedikodu yapıyoruz. Bunalım ve açmazların içresinde yapıcı olmak yerine tepkisel davranıyor, sadece yıkıyoruz.
Haset duygusunda bir sorun yok aslında.Sorun davranışlarımızda..
Hasetle birlikte kızgınlık.. Bu iki duygunun bize verdiği mesajlarla sadece saldırıyoruz.
oysa ki bu duyguları saldırganlık yerine kendi gelişimimiz, başarımız için kullanabiliriz .
Haset ettiğimizde aslında hayranlık ve gıpta ile bizde olmayanı görüyoruz.
"Nasıl benden daha başarılı olabilir?" "Bunu benden başka kimse başarmamalı." "Niye benden güzel?" "Nasıl yapar? nasıl eder? " gibi...
Ayna nasıl yaptıklarını yansıtır.
Haset ettiğimiz şey aslında o kişiden çok kendimiz hakkında bir ayna.
Bir düşünsenize haset, kızgınlık , rekabet gibi duyguların sadece yıkıcı taraflarını değil bunların mücadeleci ve yapıcı taraflarını yaşasak nasıl bir toplum olurduk.
Ne var ki hayatın her alanında bireysel-toplumsal-siyasal rekabette güçlenmeyi gelişmeyi teşvik eden değil, kendi kuyruğunu yiyen yılan gibi kısır bir döngüde yaşıyoruz.
Daha iyi bir ülke, daha iyi hayatlar ve gelecek nesiller için fikir ,proje, üretim yerine sadece haset ediyoruz. . İşte bu yüzden bireysel ve toplumsal sorunlarımız bir türlü çözüm yoluna girmiyor.
"Seni sokmayan engerek, sana hiçbir şey öğretemez”.
Kendi kuyruğunu yiyen yılan örneğinde olduğu gibi güzel olanı kendisinden başkası için istemeyenlerin öğretilerinden yola çıkarak kendimizi aşalım yenileyelim.
Sevgiyle Kalın..