Oğuzhan Osmanoğlu

Oğuzhan Osmanoğlu

Mail: aksarayportal@hotmail.com

Siyaset Raconu Bozdu

     Şanlı; âli bir  devletin, dört  kıtaya  hükmetmiş Devlet-i  Osmaniye’nin, altıyüz küsür  yıl  dünyanın   değişik  coğrafyalarında,  yaklaşık 25 milyon kilometrekareye sahip konumda iken,783 bin  kilometrekareye  hapsolup “biz  zamanlar  öyle milletmişiz ki” diye  başlayan cümlelerlekendimizi  teselli, egomuzu  tatmin ediyoruz  sadece…

     Evet  bir  zamanlar  öyle milletmişiz ki ; ‘’onlarca  devlete hüküm fermâ, onlarca  millete    sığınak  ve  cihangir  Asya ordularına  kahraman asker olmuşuz. . Özellikle kuruluş ve yükselme dönemlerinde   ecdadımızla  gurur  duymamak  mümkün değil. Toplumsal  vâkıalar ve içtimai  hayata  dair  kesitler, Osmanlının  bu denli  büyümesindeki   sırlara  ışık tutmaktadır. Elbette  ecdadı  bir  kaç  cümleye   sığdırmak yetmez. Koskoca  Devlet-Aliye-i  Osmaniye bir köşe  yazısına   sığmayacak   kadar  âli ve yüce  olması  iktizâ  eder. İla-i kelimetullah davasının  yanı sıra, mensubu  bulunduğumuz  dinin emri gereği yaşamak  ve ortak  birçok paydanın gereği olarak  dayanışma ve yardımlaşma içinde olmak, Osmanlıyı  diri ve ayakta  tutan nedenlerden  sadece bir kaçıdır. Toplumu  ilgilendiren, basit  ama  manası büyük iki  geleneği hatırlamakta fayda var.Sadaka  taşları vardı  eskiden; genellikle  cami veya  türbe  köşelerinde bulunurdu. Butaşlar Osmanlıda sosyal dayanışmanın bir parçasıydı  ve fakirlerinde  umut  kapısı. Fakirlerdilenmekten, zenginlerse riya ve gösterişten çekindiği için  sadakalarını bu taşlara koyar  fakirde gece vakti  gelip ihtiyacı kadarını alır, geriye kalanını da  kendisi  gibi başka  fakirlere  bırakırdı.

     Yine; zenginler hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav  gibi  dükkânlara girer, onlardan zimem defterini, yani veresiye defterini çıkarmalarını isterdi. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfaların yekûnunu yaptırıp,  “Silin  borçlarını… Allah kabul etsin” der, çeker giderdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi. Çünkü zenginde  borcunu ödediği  fakire karşı  büyüklük  duygusu, fakirden de  zengine karşı  eziklik duygusu  olmaması amaçlanırdı.   

     Böylesi  nâzenin   gayelerle  dolu  bir  toplumun  devleti de   muazzam  ve  yüce olması gerekmez mi?..İşte  böyle bir milletmişiz;dayanışma,yardımlaşma,şefkat,sevgi,rıza-ı ilahi gibi  soyut  güzellikler  toplumu oluşturan ve devletin bekasındaki  manevi  unsurlardan sadece bir kısmı. Zamanla;  azalan güzel gelenekler, yerini  gayr-i insanî  amaç ve  duygulara bırakmış. Güçlünün  zayıfı  ezdiği, büyük balığın küçüğü yediği, bana  değmeyen yılanın bin yıl yaşadığı  gibi   materyalist    düşüncelerle  dolu bir  toplum  haline  gelmişiz. Bunun adı  ‘yozlaşma’  oluyor herhalde.Kültürel yozlaşma..!Kendi öz  değerlerimizden uzaklaşıp, batıkültürünün, ekonomik ve siyasi nedenlerin ve  en  önemlisi kişisel menfaatlerin ön   plana  çıkmasıyla  fert olarak  yozlaşmışız. Her  alanda  ve  özellikle  siyasetin hayatımızda  önemli bir yer tutmasıyla, değişim  hızlıca ve yerle bir  etmiş eski  gelenekleri. Her ne kadar  birçok  güzel    gelenek   kısmen ve  fertlerle  sınırlı kalsa da, genel olarak bozulmuş  bir  ahâli  haline gelmişiz. Bu kadar yozlaşan bir    fertler  topluluğunda  elbette    halk  olarak ve  ülke olarak  yozlaşı içine  girmek  normal olsa gerek.Siyasetin  hayatımızda  önemli bir yer tutmasıyla  dedik ya; yabana atmayalım  bunu.

     Türlü örneklerini verebileceğimiz  kültürel  yozlaşma, aslında  siyasal  yozlaşma ile  paralel  yürümüş. Yalan  dolan, alavere  dalavere,ötekileştirme,kin ve  adâvet,siyasi hırs gibi  toplumun temeline  dinamit koyan  men edilmiş  davranışlar, en nihayetinde  maddeye  bağlı  maneviyata  uzak, kültürel  erozyona uğraşmış  toplum olduk. Âmâ eskiden  rajon böyle değildi. Birlik  beraberlik,yardımlaşma,dayanışma,sevgi,saygı  hâkimdi. Galiba  Siyaset  raconu bozdu vesselam…

    

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar