Dilek Eyüboğlu

Dilek Eyüboğlu

Mail: dilek.ekspres@gmail.com

Bayram gelmiş neyimize..

                           Bayram gelmiş neyimize.. Bu Yılda Mübarek Ramazan ayını geride bırakıyoruz.Artık  Bayram Arifesine girdik, şunun şurasında ne kaldı.İslam Dünyası olarak, din kardeşlerinin kendi kanlarını akıttığı  bir bütün ramazan ayı yaşadık.  Dünyaya döndük dedik ki, Suriye ve Mısır’ da yaşananlara kayıtsız, seyirci kaldınız.Batı ülkelerinden medet umduk. İyi de şu an yaşananlara baktığımızda, adi suçlar dışında, diğer dinlere mensup milletler de var mı? Birbirini kırmak, Devletin, Milletin bütünlüğünü yıkan, yakan, devşirme darbeler, ayaklanma vb. bir unsur?Tarihe baktığımızda savaşan milletler, mübarek ve kutsal günlerde ateşkes ilan ederlermiş, günümüzde ise komşu ülkelerde görüleceği üzere durmaksızın devam ediyor.Bu yıl ramazan ayında vardı bir hikmet..  Zaten karmaşa ve kaos içinde başladı mübarek ay. Şöyle ağız tadıyla bir ay geçiremedik. Gezi olayları bütün tadımızı, tuzumuzu, kaçırmışken sınır ötesinde yaşanan olaylar , derken gündem hep sıcaktı. Ama yapılan programlar, çağrılar Ramazan’ ın ruhunu yansıtmak adına hep aynı rutine bağlanmış, aynı tanıdık iyi niyet mesajları..En çokta takıldığım ise “ Ramazan ayında  ihtiyaç sahiplerini unutmayın”.. iyide olması gereken ihtiyaç sahibi insanları sadece bir ay için hatırlayıp fitre ve zekatlarımızı verip gönül rahatlığıyla “eh gerekeni yaptık” deyip kenara çekilmek değil ki… Peki bu insanlar yılın geri kalan 11 ayın da ne yapıyorlar?  Bu hiç aklımıza geliyor mu?Birde memleket havasına bakacak olursak, can alan trafik kazaları, adam yaralama  olayları ve canına kasteden intihar vakaları, bunların ne kadar farkındayız bilmiyorum. Havası kaçmış bir Ramazan ayını geride bıraktık, umarım Bayram havası iyi gelir.Siyasetteki gelişmelere değinmeden olmaz, Hala “ Sen  benim  kim olduğumu biliyor musun ?” kimliğiyle dolaşan, horozlanan, kendi kimliğinden sıyrılmış, koltuk sevdasında yürüyen bürokratlarımız, Siyasi Parti temsilcilerimiz,  bir takım kapılara şirin görünen gazetecilerimiz var.  Kalemini doğrunun, adaletin savunucusu olarak değil, kendinin veya bir ahbabının kuyruk acısını dindirmek için kullananlar.. Doğruyu, kendi menfaatleri  doğrultusunda yanlış gösterenler.. Sözüm meclisten dışarı demek adetten olmuş ama efendim sözüm “meclisten içeri.”Ulu Önder Atatürk’ün basın ile ilgili iki güzel vecizini paylaşmak isterim sizinle..“Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir. (1924)”“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır. (1929)”                                                                                                                   iyi Bayramlar                                                                                                                    Sevgiyle Kalın..
Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar